Eğer bu kitabı okumayı planlıyorsanız baştan söyleyeyim: bitmiyor ve gitmiyor.
Tom Robbins, adını duyduğumdan beri merak ettiğim bir yazar. Bir kaç kitabının arka kapağını da okudum ve anlattığı hikayeler değişik ve farklı göründü gözüme. Kitabın iç sayfalarını da okudum, okuduğum o bir iki sayfa da aktı gitti su gibi. Fakat Parfümün Dansı benim için öyle olmadı.
Kitabı almadan önce de her zamanki gibi bir iki sayfa okudum içinden, sıkmadı, neticede değişik bir konusu vardı. Hikayenin içine de yavaş yavaş girince merak uyandırıyordu anlatılanlar. Ölümden kaçan bir kral, dünyanın 3 farklı şehrinde birbirleriyle bir şekilde bağlantılı olan ve kokuya duyarlı kişiler ve yarı tanrı yarı insan varlıklar. Hepsi nasıl bir arada olur, bunlar nasıl birleşecek diye düşünürken ben, bir baktım hala aynı sayfada kalmışım. Hikayenin sonu beni çekti kendine, anlatılışı değil.
Fakat Tom'un hakkını yiyemem, tarzı hoşuma gitti: betimlemeleri falan gayet zekice. Ama uzattıkça uzatmış sanki romanı, ve bazı bazı kopukluklar da yok değil bu kadar uzunluğa tezat olarak.
Sonuç olarak pek tatmin etmedi benii bu koku ile insanın ölümden kaçmasının birleştiği serüven. Sonu ne oldu bilmiyorum, ama şöööyle bir arka sayfaları kontrol ettiğimde gördüm ki bizim Hıristiyanlığın ilk yıllarında ölümden kaçan kralımızla o göklere uzanan gökdelenlerde yaşayan adamların isimleri aynı sayfada geçiyordu.
Özür dilerim Robbins!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder