1 Temmuz 2012 Pazar

Vincent Van Gogh - Theo'ya Mektuplar

Van Gogh Alive sergisine gidip oradaki tuzlu gift shop'tan edindiğim mektuplar dizisini üç haftalık uzun ve yayvan bir süre içinde bitirdim. Bu uzun okuma süresinde - neden uzun südüğünü anlatacağım - Van Gogh'un kim olduğunu tam olarak anladığımı söylemem çünkü kendisinin 20 yaşından intihar ettiği yıllara kadar bir filiz gibi serpildiğini (!), düşünce ve bakış açısı bakımından, bir yandan da intiharına yakın sürede yeniden bir çocuk gibi korkularına kapıldığını, hem de sadece para yüzünden!, gördüm. Bu da beni Van Gogh'un resim yapmayı sevdiği için mi yoksa resim yaparak kendini kanıtlamayı hedeflediği için mi sanata, resime ilgi duyduğu konusunda biraz şüpheye düşürmedi değil. Onun yeteneğine, mektuplarına pek iyi de yansıtmadığı, yansıtamadığı iç dünyasını resimlerine nasıl yansıttığını, hele deliliğin somut bir kanıtı olduğu konusunda diyecek tek bir söz bile yok, lakin kitabın arkasında yazan "yazar Van Gogh türkçe'de" beni pek de tatmin etmedi anlayacağınız.

Şimdi Van Gogh'u kardeşine yazdığı mektuplardan ve benim gözümden bir tanıyalım:


20 yaşından itibaren Theo'yla mektuplaşmaya başlayan Vincent'ın o yıllarda, ki bu mektuplar kitapta "İlk Yıllar" olarak tanımlanmış, dine özellikle İncil'e büyük bir ilgi duyduğunu görüyoruz. Sürekli İncil'den alıntılar yapan deli ressamımız kitaplara da pek meraklı. Resimle uzaktan yakından alakası yok diyemeyiz; sergiler, ressamları ve eserlerini inceliyor ve bir hayli fikri de var onlar hakkında, lakin ressam olmayı henüz aklının ucundan bile geçirmiyor. Zira onun aklında daha sonradan yobazlar yüzünden uzaklaşacağı din var; bir din adamı olmak istiyor. Bu yüzdendir ki sürekli bir "İncil'de ne yazar bilirsin Theo'cuğum..." havası hakim kitaba.  

"Doğanın güzelliklerini duymak, hatta çok derinden duymak bile, dinsel duygu ile aynı şey değil, ama bu ikisinin birbirlerine çok yakın şeyler olduklarına inanıyorum." diyor çılgın ressamımız ilk yıllarında. Bu onun, aslında doğa ile din arasındaki o ince çizgide olduğunu lakin içindeki büyük inançtan dolayı henüz doğa tarafına geçmeyi bastırdığını gösteriyor kanımca.

Bu düşüncelerin arasında Vincent, faydalı olamama kaygısıyla birlikte, bir din adamı olma kararı alır ve bunun eğitimini almayı hedefler. En büyük korkusu ailesine, geçmişine, şimdiye ve dünyaya faydalı olamamaktır ve bu dini bir "kariyer" çizdiğinde de resme yöneldiğinde de onun için her zaman önplanda olacaktır. 

Bütün bu "ne olacağım ben yahu" kaygıları arasında ressam efendi aşk maceralarına atılır. Lakin onun macerası platonik olmaktan ileri gitmez çünkü sevdiği ilk kadından olumlu yanıt alamaz.
Kızıl sakallı Vincent Van Gogh

Vincent ressam olmaya dinden uzaklaştıkça, daha çok doğaya inanıp, -belki de- yobazların dini mahvettiğini gördüğünde karar verir. Tanrı'ya sanatla ulaşmayı hedefler ve benim tanımadığım Millet ve daha bir çoğu gibi ressamlardan bolca söz etmeye başlar. Bir kaç ressamla da yazışır, hatta bir tanesiyle dost olur ama daha sonra, kanımca aksi bir adam olduğundan, onunla arası bozulur.

Bu arada unutmadan, Van Gogh kardeşi Theo'nun eline bakıyordu, kitabı okurken, hatta, bazen Theo'ya sadece para göndersin diye mektup yazdığını da düşündüm. Hatta ileriki satırlarda sizi bir süpriz bekliyor.

Böylece doğayı izlemeye koyulur Vincent. Onu tüm gerçekliğiyle yansıtmak, tanımak ister. Sadece dümdüz duran bir adamın portresini değil de, onu iş, hareket halindeyken resmetmeyi tercih ederdi Vincent bu dönemlerde. Bir de eklemem lazım, bu dönemde bir fahişe ile yaşamaya başlar ve ilk Theo para göndermeyecek yufus yusufluğu bu zamanlara rast gelir. Fakat bizim saftirik Theo para göndermeye devam eder (tamam iyi niyetli, tamaaaam).

Zamanla tablo satışısı olan Theo da ressam olmaya karar verir ve uzun, sıkıcı, resim ve renk dolu mektuplaşmaları başlar. Açıkçası bu noktalar bana biraz sıkıcı geldi. Vincent iyi bir ressam olabilir fakat kendisinin de sürekli övdüğü Emile Zola gibi kelimelerle resim çizemiyor malesef. Görüntüsü tam olarak gözümün önüne getiremediğim renklerden bahsediyor, adını bilmediğim dağlardan vesaire... Satır aralarında Theo olmasa ne yapacağını, bütün bu resim için gereklimolan malzemeleri karşılayamayacağını, ama bunların en kısa sürede ve en etkili şekilde ikisine de dönüş yapacağını ekliyor. Mektupların sonu çoğunlukla "İnan bana... Ellerinden sıkarım"

Çok uzatmadan, çılgın ressamın Avrupa turlarından sonra "Sarı Ev'ine taşınıp, burada bir ressam arkadaşıyla en verimli dönemlerini, sanatına en güvenen ve inanan dönemlerini yani, yaşadığına inandığım zamanlara geliyor. Bu dönem tam ruhsal krizlerin başlamadan önceki zamanlara denk geliyor. Bu zamana kadar Vincent Hollanda'yı karış karış dolaşmış, en iyi ışığı aramış, sonunda da güney'e inmeye karar vermiştir.

Vincent amca, kanımca, kulağını kestikten sonra
Ve birden, nasıl olduysa, Güney'in "havasındanmış", Theo'nun nişanlanacağını duyunca, sinir krizi geçirir, ateşlenir, düşüncelerinin gazıyla kulağını keser ve genelevde çalışan bir kadına "hediye" olarak gönderir. Bunu neden yaptı şımarık efendi bilir misiniz? Theo evleniyor ya, şimdi buna para gönderemezmişmişmiş, bu da resim yapamazmışmışmış!!!!!

Theo tabii ki öyle bir şey yapmayacaktı, ama bizim yalnızlığa, melankoliye meraklı ressamımız bu fırsattan istifade bir çılgınlık yapmış. Hastaneye yatırıldıktan bir süre, bir veyahut iki yıl, sonra da intihar eder.
Aslına bakarsanız Van Gogh ilk yıllar ve Hollanda'da yazdığı mektuplarla bir manyak, bir deli imajı yaratmıyor. Her insan gibi içinde bir kaygı taşıyor ve bu kaygının üzerinde biraz fazla duruyor evet, ve inandığı şeyle dört elle sarılıyor. Düşünün kendisi bile bir kadınla sevişmemnin boşa enerji kaybı olacağını, onun yerine resim yapmanın daha faydalı olduğunu söyleyen bir insan. Bu, yani, onda bir saplantı haline gelmiş, korkuları da onu kulağını kesmeye itmiş.

Kitaba gelirsek eğer beyfendinin hayatını bir kenara bırakıp, uzunlukları değişen mektuplar kitabın ortalarına doğru çok sıkmaya başlıyor dediğim gibi. Gerek uzun tablo tasvirleri, gerek tanımadığım bir sürü kişi ismi kirabın yarısından fazlasını çekilmez bir hale sokmuş. Bunun başlıca nedeni kanımca çok öznel bir kitap olduğudur. Sonuçta mektup bu abi! Aralarındaki muhabbeti, hele ki uzak olduğum insanlar ve sanatın yoğun olduğunu muhabbeti, anlamakta zorluk çektim!

Sabrınız varsa okuyunuz efenim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder