30 Ağustos 2011 Salı

Aşk - Elif Şafak

Bir sürü şey söylendi bu kitap hakkında, iyi - kötü fark etmez. Bu kitapla bir kez daha anladım herhangi bir şeye önyagı ile yaklaşmama gerektiğini.
Satmak için yazdı dediler önce Elif Şafak için, sonra uslübünu sevmediler, yok efendim ingilizce yazıyormuş önce sonra çeviriyormuş da bozuk oluyormuş dil bilgisi.
Anlatıyor mu, anlatıyor ama. İş bitti. Hayatta önemli olan mesajı vermek değil midir?
Önyargılarımdan sıyrılıp elime aldım bu pembiş kitabı ve bir bakmışım önceki okuma gayretime baş kaldırmışım. bir anda kitabın yarısında buldum kendimi, her sayfada satırlar çizerek.
Tebrizli Şemsi dinledim hep, Mevlana'nın gelişimini izledim, Ella'nın değişimini gözlemledim.
Film gibi gelip geçti bütün kitap gözlerimin önünden ve yüreğimde yeni bir sayfa açıldı: tasavvuf.
kendimi tabii ki o yola kaptırmadım, zaten tanıyanlar bilir, öyle dine çok ilgili değilimdir, ama bu kitapta anlatılanlar, dinin ötesinde bir şey. bir nevi kendi düşüncelerimi de okudum sayılabilir. yeni bir merak da uyandı bu sayede bende.
kurallara bağlı olmayanlara, gönlü geniş olanlara uygun bir roman.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Alice's Adventures in Wonderland

Yaşım 20 olsun, 10 olsun, 45 olsun, 68 olsun hiç fark etmez. Okurum yine, yine okurum bunu.
Çünkü her sayfasında beni gülümseten kitap çok nadir.

7 Ağustos 2011 Pazar

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş - Jose Saramago

İnsanoğlu dünden bugüne sadece bir şey için uğraşıyor: refah içinde yaşayabildiği kadar yaşamaya. Burada önemli nokta refah içinde olmak değil de daha çok yaşayabildiği  kadar yaşamak. Bunun için tıp dünyası binbir çare buluyor, doktorlar ameliyat yaparak ölüme karşı bir savaş açıyorlar ameliyathanelerinde. Jose Saramago ise o ameliyataneye girmeden, kendi hayal dünyasında yenmiş ölümü, bir insan üzerinde değil de kelimeleri ameliyat ederek yapmış bunu daha çok ve ortaya bu Nobel ödüllü roman çıkmış.
 Adını bilmediğimiz bir ülkede ölüm o gün kimseyi öldürmüyor. İlk aklınızza gelen ne oluyor? 
Jose Saramago
Kitabı elime aldığımda benim aklıma ilk gelen, oha lan sonsuza kadar yaşamak..., oldu. Sadece ölümü yenmiş olmanın bana ab ı hayatı bahşettiğini düşündüm. Ama Jose Saramago ölümsüzlüğün bize altın tepside sunulmuş bir nimet olmadığını gösteriyor. Hayal edin: Kalbinizden vuruluyorsunuz, tam hem de ortasından, kanlar oluk oluk akıyor vücudunuzdan, 6 litre kan da gidiyor ve siz betiniz benziniz atmış bir halde yaşamaya devam ediyorsunuz, buna yaşamak denilirse tabii. Ölüm, öldürmüyor, istemiyor sizi öldürmek. Bunun sonucunda öncesinde bir bayram havasında kutlanan bu acımasızlık sonrasında bir felakete dönüşüyor. Katolik kilisesi dünden bugüne savunduklarını, inandırdıklarını birden korumaya çalışıyor, devlet ölmemiş ölülerle başa çıkmaya çalışıyor ve her krizde olduğu gibi devletten daha güçlü bir kuruluş ortaya çıkıyor. 
Ölüm sadece bu sözü geçen ülkede öldürmüyor, tabii, sınırı geçince ölmek mümkün. İşte bu "sınırdan geçip ölme" işlemini de devletten daha yetkili olan "maphia", mafya değil, üstleniyor. Bunun sonucunda ortaya politik, ekonomik ve en önemlisi de ahlaki bir sürü sorun çıkıyor.
Hayretler içinde çvirdiğiniz sayfalar arasında brden hiç beklemediğiniz bir şey oluyor ve, bunu söylemek zorundayım, ölüm insanlara mektup yazıyor. Onlara bahşettiği, her zaman istedikleri bu "ölümsüzlüğü" bir ders olarak almalarını ve artık bu derse bir son vermenin zamanı geldiğini, öldürmeye devam edeceğini bildiriyor, fakat tek bir farkla: her zaman acımasız olarak gördüğümüz ölüm aslında bugüne kadar hep bir vicdan azabıyla yaşamış, her zaman haber vermeden öldürmekten şikayetçi ve kendisi buna bir çözüm bulmuş: ölecek olan her insana ölmeden bir hafta önce eflatun bir zarfla öleceklerini haber vermeyi kararlaştırmış.
Bundan sonra olacakları okumanızı tavsiye ederim.
Fakat bu kitapla ilgili yazacaklarım henüz bitmedi. Ölüm hakkında o kadar titi bir araştırma yapılmış ki veya buna araştırma demek doğru olmaz, Saramago'nun hayalgücü o kadar net canlandırmış ki ölümü gözümüzün önünde söylediği, yazdığını hiçbir şeye bu yanlış diyemiyoruz. Ölüm dendiğinde aklınıza bir iskelet gelir, siyah bir cübbe giymiş, elinde tırpanı. Romanda bahsi geçen ölüm de öyle. Peki ya hiç düşündüğünüz mü, o iskeletin cinsiyeti ne? Ne kadar doğrudur bilmem, ama Saramago'nun eflatun zarflar gönderen ölümünün yazı tipi incelemeye alınıyor romanda ve ölüm kadın çıkıyor. Ayrıca bugüne kadar resmedilmiş bütün "ölümleri" de incelediklerin de, o kuru kafatasını, onun da anatomisi bir kadınınkiyle eş. Yani Tanrıyla bir paranın iki ayrı yüzü olan ölüm bir kadın
Kitapta dikkatimi çeken bir başka nokta ise Jose Saramago'nun olağanüstü "herşeyi bilme" yeteneğini. Her şeyi bilmekten kastım ise müzik, edebiyat, mitoloji, din, astroloji, felsefe ve aklınıza gelebilecek daha bir çok alanda doyurucu bilgiye sahip olması. Eğer boş ve dolu diyerek adlandırabileceğimiz kitaplar varsa ki yok değil, bu kitaba dolu etiketini yapıştırabiliriz.


"Tekrar ölmeyi beceremezsek geleceğimiz karanlık." diyen bir bakan var bu romanda. Hemen onunla tanışmalısınız. Okuyunuz efenim.