17 Haziran 2011 Cuma

Sineklerin Tanrısı

Bir değişiklik istediğinizde, tanımadığınız birinden, hiç duymadığınız bir hikaye dinlemek istiyorsanız, üstüne okumayı da seviyorsanız ilk durağınız bir kitapçı olmalı. Bu hissiyatlar içerisinde bir kitapçıya girdim ve 5 dakika geçmeden aradığım şey beni kendine çekti: Adaya düşmüş, yaşları 6 ile 12 arasında değişen çocukların hikayesi, tanımadığım bir yazar tarafından anlatılıyordu.

William Golding’in çocuk masalı gibi başlayan bu romanı, sayfalar geçtikçe bir gerilim romanına dönüşüyor. Öyle ki çocuk da olsa insanın cenneti andıran bir adayı nasıl cehenneme çevirebileceğini görüyorsunuz. İnsanın içindeki pazarlığın, hırsın, rekabetin daha masunluğun simgesi, saflığın sembolu olan “küçüklük”ten ileri geldiğinin en büyük kanıtı.

Tek ortak özellikleri oyun oynamak olan 20den fazla çocuk, kendilerini bir denizkabuğu ile çağıran Ralph’ı kendilerine “şef” seçerler ki o yaştaki bir çocuktan ne kadar “şeflik” iradesi bekleriz o açlık ve yalnızlıkta orası muamma. “Büyükler” olmaksınız şef olması Ralph’e çok eğlenceli ve sorumluluk yüklü bir görev gibi geliyor ki bazen bu yüzün altında da eziliyor. Domuzcuk, Ralph’in fikir babası, aydınlığın, aklın bir simgesi oluyor. Adada her şey mükemmel gidiyor, taa ki kendini “avcı” olarak nitelendiren, o yaşta öldürmekten büyük zevk alan Jack Ralph’ı baş düşmanı belleyene kadar… Dış dünyada yaşanan büyük savaşın bir “küçüğü” çocuklar arasında yaşanmaktadır ve bu zamanla Jack’in liderliğini kabullenen bu küçükler aydınlığın simgesi olan Domuzcuk’u ve ermişliğin, iyiliğin sembolü olan Simon’ı öldürmeleriyle sonuçlanıyor.

Romanın çevirmeni Mina Urgan’dan dinlediğim son söz ise okurken pek de yanılmadığımı gösterdi bana. Kitap aslında simgelerle, düşüncelerin birkaç sözle örtüldüğü – her roman gibi- bir hikaye olmuş. İnsanın içindeki kötülük uygarlıkla basıtırılıyor, çocuk da olsa bastırılmış bir kötülük insanın içinde barınıyor. Çünkü çocuk da olsa o bir insan. Belki daha saf duygulara ait olduğunun henüz kötülüğü iyiliği şekillenmemiş oluyor. Fakat Golding’e göre her doğan insan içinde bu yüce, iki zıt duyguyla gözlerini açıyor dünyaya. Çevirmenin son sözü olmasa bunları da dile getiremezdim heralde.

Şiddetle tavsiye ediyorum bu romanı.

Güzeldi, iyiydi, okunuyordu derim çoğu kitap için ama Sineklerin Tanrısı için bu kadarı yetmez. Okumak gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder