Bir Alex düşünün. Çok yakışıklı bir çocuk olsun bu, yaşına göre felaket çekici. Ama bir o kadar da iğrenç olduğunu düşünün. Sevgili 3 kankası ile birlikte sokaklara dehşet dağıtıyorlar ve bunu gerçekten “dehşet” olarak görüyorlar. Kendilerine argoyla Çingene dili karışımı bir dil yaratmış ve hep bunu kullanıyor olsunlar. Dikizlesinler mesela bir insanı görmek yerine, ağlamak yerine ühü ühü ühü yapsınlar ve kavgalarda yumruklar değil de zumzuklar konuşsun.
 |
| Alex'imiz. |
Bu yeri geldiğinde muhteşem beyefendi olan 4 çocuk yeri geldiğinde yüzüne bakmak bile istemeyeceğiniz birilerine dönüşsünler. En masum hallerini takınarak evli bir çiftin kapısında YUVA yazan evlerine girsinler, bir arkadaşım hasta, yardım edin diyerek, ve adamı dövsünler deli gibi, yazdığı romanı, Otomatik Portakal’ı, yırtsınlar, ona dönüşmelerine ramak kalmışken ve yazarın karısına tecavüz etsinler sırasıyla… tabii bundan önce bu suçun yanında devenin yanındaki pire gibi bir suç olan hırsızlığı da unutmamak lazım.
Bu noktada biraz şaşkınlık da ekleyin kendinize ve bizim Alex’in iki “çıtır”ı eve atıp onlara da tecavüz etmesine şaşırın. Kankaları ile birlikte bir moruğu dövmelerini de ekleyin hafızanıza ve oradan da onların bu suç defterine bir yenisini eklemek üzerinde oldukları bilin. Evet, bizim Alex’imiz ve her an ona satışı koymak üzere olan 3 kankası, yaşlı bir kadının evine gidip de onu soymayı planlıyorlar. Ama ne yazık ki işler planladıkları gibi gitmiyor, Alex yaşlı kadının kafasına taşla vurunca, bir çok kez girdiği hapishaneye yeniden giriyor. Hem de henüz 15 yaşında!
 |
| Otomatik Portakal film afişi |
Meraktan çatlamak üzereydim bunu öğrenene kadar. Alex’in küçük olduğunu kestirebiliyordum (çakozlayabiliyordum) ama 15 gibi bir yaş beklemiyordum. Şaşkınlığım, kitaba ve Alex’e merakım daha da artmıştı. İşte o 15 yaşında, bulaşmadığı suç kalmamış, bunların hepsini kendisine zevk ve mutluluk verdiği için yapan bir çocuk.
Atlamadan söylemem gereken bir nokta daha var: Alex klasik müziğe bayılıyor. Geceleri suç işleyip odasına (inine) kapandığında yaptığı tek şey diğer apartman sakinlerini ve ailesini umursamadan son ses klasik müzik dinlemek.
15 yaşında bilmem kaç yıllığına hüküm giyen Alex hapishanede iki sene geçirdikten sonra yeni bir proje ortaya çıkıyor: bu projeyle birlikte mahkumları tedavi edip “iyilik” yapan insanlara çevirmeyi planlıyorlar. İlk denekleri de hapishanede bir cinayet daha işleyen Alex oluyor. Aslında Alex’in kibar ve masum gibi davranıp erkenden hapisten çıkma gibi bir planı olsa da bu tedaviyle birlikte yalnızca iki hafta içinde normal hayata dönebileceğini öğreniyor ve bu iş onun işine daha da çok geliyor doğal olarak.
Velhasıl-ı kelam Alex beyaz bir binaya götürülüyor şık pijamalar veriliyor yiyecekler on numara vesaire. Hatta birde film izleyeceği söyleniyor ki Alex’e artık onun hayatına diyecek yok!
 |
| Alex'e zorla film izletiyorlar, demiştim. |
Bundan sonra hikayeyi anlatmak değil, hikayenin amacına dokunmak isterim. Alex’e izletilen filmler şiddet filmleri ve fonda da klasik müzik kullanıyorlar. Filmler gerçek olaylardan çekilmiş olsa ki Alex hep kameraya gerçek kan sıçradığını söylüyor. Bu filmleri 2 hafta boyunca zorunlu bir şekilde izledikten sonra artık Alex suç işlemeyi düşündüğü an vücudunda bir hastalık hissediyor ve “otomatik” olarak iyi şeyler düşünmeye ve yapmaya çalışıyor. Başkasının bir başkasını dövdüğünü gördüğünde bile hastalanıyor… aklına kötü hiçbir şey getiremiyor… gördüğü güzel bir kızla bile sevişmeyi düşünemiyor veya ona vuran polise el kaldıramıyor, sadece ağlıyor. Eklemek gerekirse bu proje hükümetin hazırladığı bir uygulama oluyor. Onlara göre suç oranı düşerken, insanların kendi istedikler gibi düşünmelerine neden oluyorlar ve bunu en doğal şeymiş, yani iyilik yapmak’mış gibi gösteriyorlar. Bir anda bütün insanı iyilik yapmaya programlayacaklar, yani onları birer otomatik portakal’a çevirecekler. Aynı zamanda polislere veya kendilerine herhangi bir müdahale olmayacak. Böylece hükümet yaklaşan seçimlerde devrilmemek için Alex’i kullanıyorlar. Lakin Alex de bir gün muhalif tarafın eline geçiyor ve bu sefer de onlar Alex’i kullanıyor. Müzik dinleyemeyen, sanattan yoksun bu 17 yaşındaki çocuk politikacıların eline oyuncak oluyor ve en sonunda kendini bir binadan atmakta buluyor çareyi. Lakin bu onun için kaçış değil, bir umut oluyor ve Alex yavaş yavaş eski haline geliyor. 19 yaşına geldiğindeyse şu 4 senelik yaşamına ait olmadığı kanısını getirip normal birer yetişkin olma gereği duyuyor.

Düşünecek olursak, ilk başta Alex’e uygulanan tedavi gayet mantıklı geliyor. Çünkü mahkumlar hem hapishane gibi bir rezalette çürümeyecekler hem de tedavi edilecekler. Fakat galiba seçtikleri yöntem yanlış olacak ki (resmen bir başka işkence) bu tedavi Alex’i daha da beter bir hale sokuyor. Hem de en sevdiği şeyden, müzikten alıkoyarak.
1984’ü hatırlarsak orada da hükümet bir şekilde ele geçiriyordu insanı. Otomatik Portakal’ın ondan tek farkı zayıf kesimden başlıyor olması yani mahkumlardan. Ki onlar zaten sevgi eksikliğinden veyahut başka sebeplerden dolayı daha da uygunlar yontulmaya, Otomatik Portakal’ın hükümeti bu fırsatı hemen değerlendiriyor.
1984 gibi toplumu tümden ilgilendiren olayların yaşandığı romanları seviyorsanız, buyurun size yine müthiş bir kitap.