27 Mayıs 2012 Pazar

Suzanne Collins - Açlık Oyunları

Kısa bir süre önce filmi çekilen "Hunger Games" kitabının yazısı hazır! Tabi kitabı ben "Hunger Games" olarak değil de "Açlık Oyunları" olarak okuduğum için o açıdan bakarak değerlendireceğim.

Dillerden dillere dolaşan, D&R'a girdiğimizde "Çok Satanlar" rafından düşmediğini gördüğümüz üçlemenin ilk kitabı olan Açlık Oyunları Pegasus yayınları tarafından Türkçeye çevrilmiş ve söyleceğim ilk şey de çevirisi hakkında. Bir ingiliz edebiyatı öğrencisi olarak artık aşağı yukarı bir çevirinin iyi mi kötü mü olduğunu, orjinal dilinde o cümlenin/duygunun nasıl ifade edildiğini tahmin edebiliyorum. Böylece ya tatmin oluyorum ya da olmuyorum. Açlık Oyunları'nın türkçesinden de o kadar tatmin olmadım. Emeğe saygım sonuna kadar var lakin anlatılan hikaye o kadar güçlü olmasaydı anlatılma şeklinin, kullanılan kelimelerin ve kurulan cümlelerin o kadar değeri olmazdı diye düşünüyorum.

- Spoiler, coming soon -

Anlatılan hikayeye gelince: Yozlaşan dünyada tabiri caizse "bolluk cenneti" olarak  tasvirlenen Capitol'e bağlı oniki mıntıka her yıl 12 ile 18 yaşları arasındaki çocuklarından bir kız bir erkek olmak üzere ikişer haraç gönderip bir arenada "Açlık Oyunları"nı "oynatırlar" ve bu 24 haraçtan sadece bir tanesi canlı çıkar. Açlık Oyunları'nın asıl amacı ise Capitol'e sadistçe bir zevk verir: Mıntıkalara, Capitol'e karşı çıkmalarının bedelini ödetmek ve bir daha ayaklanma olursa neler olacağını hatırlatmak ( mıntıkalar zamanında capitol'e ayaklanmışlar ve sonucunda Capitol onları bastırmış, Açlık Oyunları da bir nevi ceza yani).

Kitapta anlatılan zaman diliminde ise ana karakterimiz Katniss 12. ve en yoksul olan mıntıkanın gönüllü kız haracı olur. Gönüllü olmasının nedeni ise 12 yaşındaki kız kardeşi Prim'i kurtarmaktır. Ormanda avlanarak babasız kalmış ailesine bakan bu 14 yaşındaki cesur kız ve yıllar önce ona bir parça bayat ekmek verip hayatını kurtaran Petaa 12. mıntıkanın haraçları seçilirler ve Capitol'e olan ziyafetli ama bir o kadar yıpratıcı yolculukları başlar. Bir hafta boyunda VIP olarak Capitol'de ağırlandıktan sonra oyunların oynanacağı arenaya terk edilirler.

Ben de sizi kitabın bu iğrenç özetiyle başbaşa bırakıyorum.

 Oldu ki kitap okumayı özlediniz, edebi eserleri kafanız kaldırmıyor kesinlikle okuyacağınız ilk romanlardan biri olmalı. Çünkü Suzanne Collins ya da Katniss size zaman tanımadan ne yapması gerektiğini, gelen işaretin ne anlama geldiğini söylüyor, düşünmenize gerek kalmıyor. 

Çeviri güzel olsa film tadında okuyacağınız bir kitap olabilir. Eğer nasıl anlatıldığına bakmıyorsanız alın okuyun efenim, zira ben bi süre sonra çeviri umursamadan okudum.

Keyifli okumalar!

15 Mayıs 2012 Salı

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği - Milan Kundera

Kitapçılarda raflar arasında dolaşırken gördüğümüz yahut edebiyat hocamızı esneye esneye dinlerken duyduğumuz bir isme sahip bu kitap: varolmanın dayanılmaz hafifliği.
Ne yahu bu?
Varolmanın... evet tamam. Dayanılmaz.... evet... hafifliği...
O dayanılmaz hafiflik mi varolmak?

Daha sayfaları okumaya başlamadan kitap bizi alıyor derin bir yerlere götürüyor ismiyle.

Milan Kundera 'Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'ne yarattığı karakterlerle ulaşıyor. Bu karakterlerin hepsi birbirini tamamlayan özelliklere sahipler ve onların dünyalarına ayrı ayrı girdiğimizde aslında onların birbirlerini tamamlayan puzzle parçaları olduğunu görüyoruz. 

Örneğin ana karakterlerden biri olan Doktor Tomas kadın düşkünüdür, fakat bir gün "akıntıya kapılmış sepetin içindeki bebek" gibi kapısına gelen Tereza'ya aşık olur. Aşık olur olmasına fakat hala başka kadınlarla düşüp kalkmaya devam eder, her gece Tereza'nın koynuna girse bile. Annesi yüzünden insan bedeni "gerçeğinden" soğumuş olan Tereza ise başka kadınların apış aralarını Tomas'ın saçlarından koklamaya boyun eğer. En sonunda Tomas bu sevdasından aşkı için vazgeçse de hikayenin büyük bir çoğunluğunda bu gerçekle ikisi de yüzleşirler. 

Tomas ve Tereza birbirlerini yük, sorun ve bir iç çatışma olarak görüyorlar fikrimce. Öyle ki Tereza'nın Tomas'ı sadece tek gecelik bir ilişkiyle aldatması, başka bir "bedene" gitme düşüncesine onu Tomas itmiştir. Aynı şekilde diğer kadınlardan kurtulup sadece tek bir aşka bağlanma fikrine, Tomas'ı Tereza itmiştir. Bu sorunlarında geçici çözümlere ulaştıklarında "varolmanın dayanılmaz hafifliği"ni hissetmişler, lakin daha sonra bu hafiflikle mutlu olamayıp birbirlerinin yükü altında mutlu olduklarının farkına varmışlardır.

- Ağır spoiller'lar verdim.-

Bu iki çapkın ve aşık karakterlerimiz yanında iki de figüranımız var: Franz ve Sabrina. Franz başarılı bir akademisyen, evli çocukları var. Sabina bir sanatçı ve Tomas'ın yatak arkadaşı ve en yakın dostu. Sabina ile Tomas'ın yolları ayrıldıktan sonra Franz ile Sabina'nın yolları kesişir ki bu onları apayrı dünyalara sürükler: Franz kendine Sabina'yı mutlu etmeye odaklı bir hayal dünyası kurarken Sabina her fırsatta Tomas'ı arar.

Roman her ne kadar aşka dayalı görünse de aslında o ilişkiler bize hayatın temelini gösteriyor. Hayatımızda ikili ilişkiler olmasına rağmen o ilişkilerin bizi ittiği sorularla hayatı anlamlandırmaya çalışıyoruz. Öyle ki bizim düşüncelerimiz bizden değil de daha çok karşımızdakinin tutumu, davranışı ve hayatı sonucu oluşuyor. Karakterler kendi geçmişlerini ve sevdiği insanları harmanlayıp sorular soruyor, cevaplar buluyorlar. 

Varolmanın dayanılmaz hafifliğine ise bu şekilde ulaşıyor(uz)lar belki. Bu yük onlara inanılmaz bir hafiflik veriyor, yaşadıklarını hissettiyor. 

Bitirmeden ekleyeceğim son bir nokta ise çoğu edebiyat eseri gibi Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'nin de tarihten etkilenmeden geçmediğidir. Çek Cumhuriyeti'nin Rus komunizmiyle verdiği savaş, halkın değişimi ve neye yönelmek istedikleri karakterler aracılığıyla ulaştırılmış bize. Toplum kitaba baya baya yansımış.

Eğer adı sizi -hala- cezbediyorsa gidin alın okuyun. Aşk hikayeleri kitabı okunur kılıyor, felsefi düşünceler alıp götürüyor.

İyi okumalar efenim.